r The imitation game (yapay oyun) | beyazperde tv

22 Kasım 2015 Pazar

The imitation game (yapay oyun)

Share & Comment

Karşınızda 8 dalda Oscar'a aday bir başyapıt: “The Imitation Game - Enigma”. Çoğumuzun pek de bilmediği bir kahraman, üstün zekalı bir matematikçi ve bilim adamınn sıradışı hayatının anlatan film, ikinci dünya savaşının gizli kahramını olmasının yanında, o tarihlerde İngiltere'de suç sayılan homoseksüelliğin sıkıntılarını çeken, hatta binlerce insanın hayatını kurtaran kahramanlığının da belki de önüne geçen, haksızlığa uğrayan sıradışı bir adamı anlatıyor.
Filmin senaryosu daha önce 1996 yılında da bir televizyon filmine uyarlanan "Alan Turing: The Enigma" adlı Andrew Hodges kitabından uyarlandı.
Yüzyılın gördüğü en büyük dahilerden Alan Turing'in hikayesi, uzun yıllarca bir sır olarak saklandı. Savaş sırasında yürüttüğü ve savaşın süresini kısaltan proje ve ardından eşcinsel yönelimi üzerinden gördüğü zalimce muamele hükümet tarafından bir sır olarak saklanmıştı.

Haydi, şifre çözelim
Tüm Oscar adayı filmleri seyrettiğim şu dönemde, diğer dallar başkasına gidebilir ama en iyi film ve en iyi erkek oyuncu dallarını diğerlerine kaptırırsa, jürinin ayıbı olacağının düşündüğüm bu beyaz perde şöleninin konusu şöyle: 1952 kışında İngiliz yetkililer bir soygun ihbarını araştırmak üzere matematikçi, kriptanalist ve savaş kahramanı Alan Turing’in (Benedict Cumberbatch) evine girer. Ancak sonuçta ahlaksız davranışlarda bulunma suçlamasıyla Turing’i gözaltına alırlar. Bu suçlama, onun homoseksüellik suçundan mahkûm olmasına yol açacaktır. Yetkililer, aslında modern zaman bilgisayarcılığının öncüsünü suçladıklarından habersizdir.
Bilgin, dilbilimci, satranç şampiyonu ve istihbarat görevlilerinden oluşan bir grubun lideri olduğu bilinen Turing’in, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın kırılamaz tabir edilen Enigma makinesinin şifrelerini kırdığı bilinmektedir. Zeki ve karmaşık bir adamın derinlikli ve akıllardan çıkmayacak portresini çizen THE IMITATION GAME, müthiş bir baskı altında savaşı kısaltan ve karşılığında binlerce kişinin hayatını kurtaran bir dâhiyi anlatıyor.

Benedict Cumberbatch'a kısa bir bakış
Morten Tyldum’ın yönettiği filmde, belki de beyaz perdeyi damga vuran oyunuyla Benedict Cumberbatch, Akademi Ödülleri'ni alamak istercesine öne çıkmakta. Cumberbatch, bu filme kadar çok da büyük sinema filmlerinin büyük oyuncusu değilken, belliki bundan sonra kariyerinde büyük bir sıçrama yapacağa benzer. BENEDICT CUMBERBATCH, Manchester Üniversitesi’nde tiyatro okudu ve Londra Tiyatro Akademisi’nde (LAMDA) eğitim gördü. Film çalışmalarından
bazıları; Starter for Ten, Amazing Grace, Third Star, Wreckers, Stuart: A Life Backwards, Boleyn Kızı ve Kefaret’tir. Steven Spielberg’ün film uyarlaması olan Savaş Atı’nda ve Tomas Alfredson’ın filmi Köstebek’te oynadı. Son çalışmalarından bazıları; Peter Jackson’ın Hobbit üçlemesindeki ejderha Smaug ve Büyücü ile Star Trek: Bilinmeze Doğru, 12 Yıllık Esaret ve Julian Assange rolüyle Wikileaks: Beşinci Kuvvet. Pek çok televizyon rolü de vardır. Bu rolleriyle uluslararası düzeyde beğeni ve pek çok ödül kazandı. Bunlardan bazıları iki BAFTA adaylığı, en iyi oyuncu dalında bir Eleştirmenin Seçimi Ödülü ve Steven Moffat ile Mark Gatiss’in Sherlock Holmes
uyarlamasındaki Sherlock rolüyle bir Altın Küre adaylığı. Diğer televizyon rollerinden bazıları da BBC dizileri To the Ends of the Earth ile The Last Enemy’dir. BBC dizisi Hawking’deki güçlü Stephen Hawking portresi ona uluslararası planda ünün yanı sıra ilk BAFTA adaylığını getirdi. İkinci adaylığı, 2010’da BBC uyarlaması Small Island’daki Bernard rolüyle geldi. Daha yakın zaman önce BBC/HBO dizisi Parade’s End’deki rolüyle en iyi oyuncu dalında Emmy ödülüne aday gösterildi. Tiyatro çalışmalarından bazıları ise The New Shakespeare Company’de oynadığı Lady From the Sea, Period of Adjustment ve Hedda Gabler gibi oyunlar. Bu rolleriyle Olivier ve Charleson ödüllerine aday gösterildi. Benedict, 2011’de The National Theatre’a dönerek Danny
Boyle’un prodüksiyonu Frankenstein’da canavar ve Doktor Frankenstein rollerini oynadı. Bu rolleriyle de en iyi oyuncu dalında Laurence Olivier ve Evening Standard ödüllerini kazandı.

Filmin hazırlanış öyküsü
İngiliz kriptanalist Alan Turing’in şaşırtıcı derecede gerçek ama geniş kitlelerce bilinmeyen hikâyesi, Aralık 2011’de Hollywood çevrelerinde hızla yayıldı. Böylece Graham Moore’un, Turing’in yaşamını aydınlattığı ve henüz olgunlaşmamış olan senaryosu da efsanevi kara listeye girdi. Yani, Hollywood yöneticilerinin, en sevilen ama yine de çekilmemiş senaryolar listesine. Prodüksiyon firması Black Bear Pictures’ın başındaki Teddy Schwarzman, senaryoyu ilk okuyuşta çok etkilendi: “Çok sürükleyici ama çok yoğundu. Tarihsel önemi olan konularla doluydu.
Anlaşılamayan bir ana karakteri vardı. Senaryo son derece zeki bir şekilde yazılmıştı. Diyaloglar son derece biçimliydi ama hiçbir şeyi karakterlerden daha ön plana çıkarmıyordu. “ Schwarzman, bunun Black Bear’ın orijinal, katılımcı ve karmaşık, karakter odaklı hikâyelerine çok iyi uyacağını biliyordu. Kısa zaman önce çektikleri, Robert Redford’ın oynadığı Sona Doğru gibi.

Senaryo Nasıl Ortaya Çıktı?
Senaryonun başlangıcının, çoğu kişinin bildiğinden daha zengin bir geçmişi vardı. 2009’un sonlarında Bristol Automotive prodüktörleri Nora Grossman ve Ido Ostrowsky, Başbakan Gordon Brown’ın bir konuşma metnine rastladı. Başbakan, Alan Turing’in İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gördüğü muamele için İngiliz hükümeti adına özür diliyordu. Turing’in hikâyesini bilmedikleri için onu araştırmışlar ve özellikle ABD’de çoğu kişinin bilmediği
olağanüstü bir yaşamı keşfetmişlerdi. Derhal Andrew Hodges’un Turing biyografisine başvurmuş ve bu konuyu tartışmışlardı. Konuklardan biri de Graham Moore’du. Genç yazar, Turing’e duyduğu sevgiyi ifade etmiş ve üçlü, bir senaryo planı yapmıştı. Turing’in savaş sonrasında yazdığı bir makale, Moore’a ilham kaynağı oldu. Makalede, Turing’in bir şeyin makine mi, yoksa gerçek bir kişi mi olduğunu belirlemek için icat ettiği bir yöntem anlatılıyordu. Aslında bir tür testti. Turing’e göre ise bir oyundu: The Imitation Game. Grossman ve Ostrowsky, 2012 sonbaharında proje için yeni bir yuva buldu. Ekip, Schwarzman’la tanışınca aralarındaki ortaklık da doğmuş oldu.

Film ekibininnin seçimi ve projenin Doğuşu
Schwarzman, Grossman, Ostrowsky ve Moore, aynı hikâyeyi aynı şekilde anlatmak istediklerini fark ettiler. Yani hikâyenin en zorlayıcı ve benzersiz öğelerinin hakkını verirken, olağanüstü bir yaşama da saygı göstermeyi. Moore bunu şöyle anlatıyor: “Bu, müthiş bir hayat hikâyesi. Uydurulmuş olsa inanılırlığı olmayacak bir hikâye. Pek çok dramatik olay yaşamış, dâhi ve savaş kahramanı olan, bilgisayarı icat eden, hükümet tarafından homoseksüellikle suçlanmış ve intihar etmiş biri. Film içinde film. Bunun gerçek olması insanı şok ediyor.” Turing’in yaşamını çevreleyen olağanüstü şartlara rağmen, ekip onun hikâyesine kişisel bir hayranlık duymuş. Schwarzman, Moore’un hevesini şöyle paylaşıyor: “Bu, dünyanın duyması gereken bir hikâye. Polonyalılarla
İngilizler şifreyi kırmak için yıllarca uğraşmış ama yeterli bir gelişme kaydedememişlerdi. Bu yüzden gerçek anlamda hiçbir eğitimi olmayan bir profesörün, imkânsız bir problemi çözmek için Bletchley Park’a gelmesi insanı hayrete düşürüyor. Turing’in Bletchley Park’tan önce ve sonra neler başardığını herkes bilsin istedim. Turing, benzersiz olmasıyla benimsendi ve süreç içerisinde sayısız hayat kurtardı. Scwarzman, tematik açıdan da senaryoyla arasında bir bağ kurmuş. “Ben dışarıdan bakanı, düşüneni, başkalarının konu dışı veya gereksiz bulduğu şeyleri sırf kendi iradesiyle, etki yaratmak için yapanı takdir etmeye meyilliyimdir. Bu, hiçbir şeyden bir şey meydana getiren, gelecek nesilleri derinden etkileyen bir adamın hikâyesi. “Moore da Turing’in çalışmalarından çok etkilenmişti. Bunu şöyle hatırlıyor: “Gençliğimde bilgisayar bilimleriyle son derece ilgiliydim. Bilgisayar kampına gitmiştim. Programlamaya çok ilgim vardı. Turing, bu tarikatvari hayalin nesnesidir. Bilgisayarın, tarihin adaletsiz davrandığı ilk mucidi olduğu için Steve Jobs’dan, Bill Gates’e kadar herkes ondan bahsetti. Bu filmin, bir parçası olduğum ve olacağım en önemli şey olduğunu hissediyorum. Bir daha bu kadar çok sevdiğim bir şey yapabilir miyim bilmiyorum ama bu kez bunu yaptığım için çok mutluyum.”
Yapımcılar, malzemenin kendisi kadar tutkulu ve etkileyici bir sanat ekibi toplamaya koyuldu.
Ostrowsky: “Özel bir senaryomuz olduğunu biliyorduk. Geleneksel bir biyografiyi, karakter
çalışmasını ve heyecanı birleştiren bir senaryoydu bu. Bu yüzden alışkın olduğumuz tarzda bir
biyografik film çekmeyecek bir yönetmen istiyorduk.” Mükemmel bir uyum çok önemliydi. Ekip, bütün anlatımsal öğeleri, Turing’in hayatını hakkıyla anlatacak bir kapsamda birleştirecek
nadir bir yönetmene ihtiyaç duyduğunu biliyordu. “Bu filmle ilgilenen birçok yetenekli yönetmen vardı. İlgilerinden onur duyduk.” diyor Schwarzman. “Filmin senaristi ve yapımcıları Amerikalıydı, bu yüzden filmin, tarihi köklerine bağlı kalınarak İngiltere’de çekilmesi gerektiğini düşündük. Nihayetinde beni, karakterleri anlamasıyla şaşırtan kişi bir Norveçliydi. Morten Tyldum, herkesi hikâyeye neyin çektiğini biliyordu. Bu bir aşk, kayıp ve zafer filmiydi.” Amerika’da hâlâ tanınmayan Norveçli Tyldum, Norveç’te pek çok film yönetti. Bunlardan biri de BAFTA adaylığı bulunan Headhunters’tı. “O filmi çok ama çok beğendim. Filme gömülü bütün öğeleri ayırırsak, her biri bizde olması gereken ayrı ayrı bakış açılarını temsil eder. Filmde bir gerilim, zamana karşı yarış, gerçekleşmekte olan bir av var. Ayrıca her anında mizah unsuru var ki bu çok gerekli. Filmin çekim tarzında bir sanatsallık var. O filmde yeteneğini bu kadar çok ortaya koymuş bir yönetmenimiz olursa bizim filmimizde de çok özel bir şey yapacağına dair güvenim tamdı.”Tyldum’la görüşen Moore, onun bu işe tam uygun olduğunu anlamıştı. “Morten’ın bu filme kattığı kadar büyük bir yetenek sahibi bir yönetmenimiz olacağı aklımdan bile geçmemişti. Görüştükten sonra oradan ayrılıp herkesi aradım ve doğru kişinin o olduğunu söyledim. Filmin yönetmeni o olacaktı. Ve bunu içgüdüsel olarak anladım.” Schwarzman: “Yönetmen olarak ilham verebilecek, vizyonuna güvenen ama aynı zamanda süreç içerisinde iş birliğine yatkın, duygusal hassasiyeti olan ve nasıl bir performans istediğini bilen biri olması gerekiyordu. Morten’la yaptığım iki görüşmenin sonunda onun film hakkındaki vizyonu bana tam anlamıyla güven verdi.”
Tyldum’un açısından ise Alan’ın geleneklere karşı gelen köklerine bağlı kalmak, filmi beyazperdeye taşıma açısından gerekliydi. Tyldum, kendi rolündeki bu dışarıdan bakan konumu gördü ve İngiliz olmayan köklerini filmin lehine kullanmak istedi. “Filme dışarıdan bakabilmek bence güzel. Bu, doğal bir şekilde hikâyenin evrensel öğelerine vurgu yapmamıza yol açıyor. Bu, İngiliz tarihinin özel bir dönemiydi ama Alan’ın bu fikirleri o dönemi de savaşı da çok aşıyordu. Bu yüzden bence bu, bir dönem filminden ibaret değil.

Kast seçimleri
Tyldum’ın durumu kesinleşince bütün dikkatler filmin dayanak noktası olan rol için birini bulmaya odaklandı. Turing’in dehasını, insanlığını ve karmaşalarını birleştirecek bir oyuncu gerekiyordu. Filmin yönetmeni bunu şöyle hatırlıyor: “Daha bu film bana gelmeden önce, Alan Turing’i Benedict Cumberbatch’in oynaması gerektiğini söylemiştim. Benedict’te hem hassasiyet hem de güç var. Bir dâhi portresini inandırıcı bir şekilde çizebilmeyi herkes beceremez. İç dünya bu konuda çok önemlidir. Bu adamın Alan Turing olabileceğine ve bu büyük fikirleri üretebileceğine inancımız tamdı. Benedict kadroya katılınca piyango vurmuş gibi hissettik. O, filmin neredeyse her karesinde
var. Böyle bir rolün üstesinden gelebilecek oyuncu sayısı çok azdır. Turing dâhi olmasının yanı sıra eş cinsel. Aynı zamanda da İkinci Dünya Savaşı’nı kazanması gereken biri. Benedict, Alan Turing’in zekasını yansıtmakla kalmıyor, onu somutlaştırıyor da. Karaktere bağlılığı, Alan
Turing’in kendisiyle bile rekabet edebilecek düzeyde.” Ostrowsky: “Alan’ı canlandıran
oyuncunun inanılmaz zeki olduğuna inanmak gerekir. Benedict söz konusu olunca bu konuda bir şüphe bile olamaz. Ne kadar zeki, meraklı, gizemli olduğunu görebiliyorsunuz.”Sıradaki görev, Alan’ın hem işte hem de özel yaşamında partneri olan başarılı matematikçi Joan Clarke’ı canlandıracak bir oyuncu bulmaktı. Zamanının ötesinde bir kadın olan Joan, çok yönlü bir karakter. Onun için emektar ve yetenekli bir oyuncu gerekiyordu. Akademi Ödülü adaylığı bulunan Keira Knightley de burada devreye girdi. Tyldum bunu şöyle anlatıyor: “Keira’nın Joan’u oynamak
istemesi beni çok mutlu etti. Keira karaktere hem güç hem de kırılganlık kattı. Harika bir oyuncu. Buradaki performansı, diğer dönem filmlerindekinden farklıydı. Turing kadar yetenekli ve zeki birinin portresini çizmeyi başaracak yeteneğe sahip. Alan’ın sahip olmadığı bunca özelliği olduğu için de onun hayatında çok önemli bir rol ediniyor. Aralarında müthiş bir elektrik var.”
Bletchley çekirdeği içerisindeki son atom da Hugh Alexander rolüydü. Yine çok başarılı bir adam olan Hugh, sayılara duyduğu istisnai ilginin yanı sıra müthiş bir cazibeye sahip. Tyldum: “Mükemmel bir kadrom var. Yer aldığı hiçbir sahnede Mark Strong’dan yüz çevirmek mümkün değil. Charles Dance, bu role büyük bir otorite kazandırıyor. Askeri bir lider olmak için doğmuş. Rory Kinnear, Nock olarak çok katmanlı bir performans sergiliyor. Şifre çözücüler, yani Allen ve Matthew da cabası. Bu oyuncularla çalıştığım için çok şanslıyım. Onları ne kadar övsem azdır.”
Yapımcıların gündemindeki ilk konu tarihsel tutarlılıktı ancak Moore, filmin deneyimini yükselten yaratıcı zenginleştirmeleri de vurguluyor. Örneğin Rory Kinnear’ın canlandırdığı Dedektif Nock, seyircinin hikâyeye katılımını sağlıyor. Filmin senaristi bunu şöyle anlatıyor: “Dedektif Nock sahte bir isim. Eski ev arkadaşımın adı. Bize farklı bir perspektif kattı. Onun sayesinde seyirciye, onu tutuklayan polis memurunun gözüyle baktırmış olduk. Kötü değil, normal bir insanın nasıl olup da Alan’a o korkunç şeyi yapabilecek hâle geldiğini görebiliyoruz. Hikâyeyi, Alan’ın başına gelen kötü olaylar üzerine kurmak istemediğimiz için onun son yıllarını bu hayalidedektifin bakış açısıyla göstermeye karar verdik. Nock’ı, Turing’in etrafındaki gizemi oluşturmak için kullandık. Bu sayede seyirci de Turing’e ne olduğunu daha iyi anlıyor. Nock kötü bir insan değil. Turing’in başına gelen
korkunç şey onun hatası değildi. Ayrıca büyük bir adaletsizlikti. Bunu hepimizin düşünmesi gerek.”
Yapımcıların kadroyu tamamlamak için birinci sınıf bir prodüksiyon ekibine ihtiyacı vardı. Tyldum bunu şöyle anlatıyor: The Impossible’ı izledikten sonra filmi görüntü yönetmeni Óscar Faura’nın çekmesini istedim. Film çok güzel çekilmişti. Hemen arkasından The Orphanage’ı izledim. Çok güzel bir filmdi. Döneme saygı duyan bir görüntü yönetmeniyle çalıştığım için mutluyum. O trajik zarafeti çok belirgin bir şekilde yakaladı.” Prodüksiyon tasarımcısı Maria Djurkovic de en başından itibaren Tyldum’ın takdirini kazanmış. “O dünyayı oluştururken bana çok katkısı oldu. Kostüm tasarımcısı Sammy Sheldon Differ da öyle. Her şeyi parıltılı olmayan ama şık bir şekilde tasarladı.” Tyldum şöyle devam ediyor: “İngiltere’deki ekip çok profesyoneldi. Yaptıkları iş çok üst düzeydi. Bu, çok kültürlü ve uluslararası bir yapımdı. Yönetmenimiz Norveçli, yapımcılarımız Amerikalı,
kamera ekibi İspanyol’du. Bir de İngiliz ekibimiz vardı. İşler çok iyi yürüdü. Maria Djurkovic’in tasarımı, savaş dönemiyle sınırlı değildi: “Benim görevim senaryoya karşılık vermekti. Bence
işin en önemli yanı filmin genel estetiğini belirlemekti. İnsanların bir dönemden belli beklentileri vardır. Ben onları her zaman biraz bozmayı severim. Ayrıca her mekânın ve tasarımın estetik olarak iyi görünmesini sağlamaya çalışırım. 1940’ların renk paleti oldukça donuktu ancak filmin merkezinde Turing’in şifre çözme makinesi olan Bombe var. Başlangıç noktamız buydu. Bletchley’e gidip onu çalışır hâlde görmek harikaydı. İçinden milyonlarca kırmızı kablo çıkıyordu. Bombe’yi çalışıyormuş gibi göstermemiz gerekiyordu. Gerçeği gibi ama ondan daha ilginç
gözükmeliydi. Üstelik bunu sınırlı para ve zamanla yapmamız gerekiyordu. O, ilk bilgisayar. İnanılmaz bir icat. O olmasaydı kim bilir neler olurdu. O, sadece filmimizin değil, tarihimizin de merkezinde bulunuyor. “Kostüm tasarımcısı Sammy Sheldon Differ da o dönemin bu en dinamik versiyonunu sergilemekte zorlanmış. “Morten o 1940’lar havasını vermek istemedi. Biraz daha hayat dolu olmasını istedi. Biz de renk kullanımını konuştuk. Araştırdığım bazı fotoğraflar renkliydi. O dönem hakkındaki yayınlarda pek aktarılmasa da mavi, kırmızı ve yeşil rengin ağırlıkta olması ilgimi çekti. Senaryodaki gerçek karakterlere baktık. Onların kimliğini olabildiğince
gerçeğe sadık bir şekilde aktarmak ama bir yandan da bir hikâye anlatım yöntemi olarak rengi kullanmak istedim.” Alan Turing’in hikâyesi; yönetmen, yapımcılar, kadro ve ekip üzerinde derin ve uzun süreli bir etki yarattı. Benedict Cumberbatch de kendini bu müthiş adamın yerine koyma fırsatının tadını çıkardı. “Bletchley Park’ta çekim yapmak, o çimlerin arasında, daha önce orada olan ve bizden sonra da orada olacak olan ağaçların altında yürümek olağanüstüydü. Bu, tarihimizin çok önemli bir bölümü.” Graham Moore, herkesin hislerini şöyle özetliyor: “Alan Turing’in hikâyesi çok trajik bir şekilde son buldu ama biz onu, yaşamını ve işini onurlandıran bir film çekmek istedik. O, tanıdığımız herkesten farklı biri. Her aşamada seyirciyi ona yaklaştırmaya çalıştım. Onu seyircinin kafasının içine yerleştirmek istedim. Umarım perdeye baktıklarında, tarihten ve kendilerinden çıkarılıp alınmış o insanı anladıklarını düşünür ve onun ne kadar müthiş biri olduğunu anlarlar.”

Enigma nedir?
Enigma; II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası tarafından gizli mesajların şifrelenmesi ve tekrar çözülmesi amacı ile kullanılan bir şifre makinesi. Daha açık bir ifade ile Rotor makineleri ailesi ile ilişkili bir Elektro-Mekanik aygıttı ve birçok değişik türü vardı.
Bu makine kötü bir üne sahip oldu çünkü Müttefik şifreciler (Polonya şifre bürosu, İngiltere - Bletchley Park vb.) tarafından geniş mesajları çözümlendi. Şifre çözücülerin Müttefiklerin savaşı kazanmalarına büyük yardımları olmuştu. Bazı tarihçiler, Alman Enigma kod sisteminin deşifre olması sayesinde Avrupa'da savaşın bir yıl daha önce bittiğini ileri sürmektedirler.
Enigma şifresinin bazı zayıf yanları olmakla birlikte, aslında diğer faktörler olan operatör hataları, prosedür açıkları ve nadir olarak ele geçen kod kitapları sayesinde çözümlenebildi.
II. Dünya Savaşında Bletchley Park - İngiltere'de üslenen Amerikalı ve İngiliz şifre çözücüler, o zamanın en yetenekli ve en değerli bilim insanı, matematikçi ve mühendis lerinden oluşmaktaydı.Bunlardan bazıları, daha sonra Bilgisayar biliminin kurucularından sayılacak Alan Matthison Turing ve dünyanın ilk dijital ve programlanabilir bilgisayarı olan Colossus'u yapan Thomas Harold Flowers'dır. Birçok Colossus bilgisayarı, ikinci dünya savaşı sırasında Alman Lorenz SZ40/42 şifre sisteminin çözülmesi işleminde olasılık hesaplayıcı olarak kullanılmıştır.


II. Dünya Savaşı ve stratejik planların aktarılmasında kullanılan şifre sistemleri ve bunların çözülmesinde kullanılan algoritmalar, buluşlar, şifre çözücü makineler bir anlamda bilgisayar biliminin doğmasına neden olmuştur diyebiliriz.
Tags: ,

Written by

We are Creative Blogger Theme Wavers which provides user friendly, effective and easy to use themes. Each support has free and providing HD support screen casting.

0 yorum:

Yorum Gönder

 

ÇOK OKUNANLAR

SON YAYINLAR

Why to Choose RedHood?

Copyright © beyazperde tv | Designed by Templateism.com