r Tıpla ilişkili en iyi 10 film | beyazperde tv

3 Aralık 2015 Perşembe

Tıpla ilişkili en iyi 10 film

Share & Comment


1. One Flew Over the Cuckoo's Nest (Guguk kuşu)


1975 ABD yapımı dramatik bir film olan Guguk Kuşu'nun yönetmen koltuğunda Milos Forman oturuyor. 1962'de Ken Kesey tarafından yazılan aynı isimli romandan sinemaya uyarlanan film, 1993 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir. Film, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösteriliyor. 
Jack Nickolson'ın adeta oyunculukta destan yazdığı, muhteşem bir senaryoya sahip bir sinema klasiği Guguk Kuşu'nda, tutuklu olduğu cezaevinden kurtulmak için deli taklidi yapan Randle P. McMurphy adlı kişinin dramını başarıyla beyazperde'ye aktaran aktör, gerçekten üstün bir performans sergiliyor. Film, aykırı bir mahkumun garip tavırlarının cezaevi otoritesinin gözüne batmaya başlayınca bir süre sonra teşhis için akıl hastanesine gönderilmesi ve ruh sağlığının bozuk olduğuna kanaat getirlmesi ile başlıyor. getirilir. Artık yeni meskeni akıl khastanesi olan Randle, hastanede de kurumun kurallarına uymaması ve arkadaşları ile olan ilişkileri ile dikkatleri üzerine çeker. Kısa süre içinde soğuk tavırlı, suratsız, otoriter bir görevli olan hemşire Ratched, Randle’ı yakın takibe alır ve her hareketini izlemeye başlar. Rathced ve Randle gibi birbirlerine son derece zıt iki karakterin arasındaki gerilim Randle’ın yakın arkadaşları için planladığı çeşitli faaliyetlerle onların iyileşmesine yardımcı olmaya başlamasıyla daha da artacaktır.
1976 yılında 9 dalda Oskar'a aday gösterilen film, En iyi erkek oyuncu Jack Nicholson, en iyi kadın oyuncu Louise Fletcher, en iyi yönetmen Milos Forman, en iyi film ve en iyi uyarlama dallarında oscar almış, en iyi müzik, en iyi yardımcı erkek oyuncu Brad Dourif, en iyi görüntü, en iyi kurgu dallarında ise Oskar'a aday olmuştur.


2. Something the lord made (Tanrıyı oynayanlar)


Gerçek bir hikayeden beyazperdeye aktarılan Tanrıyı Oynayanlar'da, Dr. Alfred Blalock (Alan Rickman) ve asistanı Vivien Thomas (Mos Def) arasında geçen bir ilişki anlatılıyor. Vivien Thomas, üstün bir yeteneğe sahip olmasına rağmen, ırk ayrımından dolayı kaybolup gitmemek için büyük çaba harcayan zenci bir doktor adayıdır. Ancak üniversite için biriktirdiği parayı yatırdığı banka iflas edince işi iyice zorlaşır.
Büyük Buhran sırasında başlayan, cerrah Alfred Blalock ile siyahi asistanı Vivien Thomas'ın 34 yıllık ortaklıklarının hikayesi. İlk başta hademe olarak işe alınan Thomas, el becerisi ve kardiyolojiye duyduğu ilgi sayesinde Cerrah Blaloc'un araştırmalarının önemli bir parçası haline geliyor. Ancak dönemin ırkçı yaklaşımı Thomas'ı oldukça zorluyor. Kapalı kapılar ardında sorunsuz yürüyen bu ortaklık ilişkisi, beyazların hüküm sürdüğü kapıların ardında tam bir mücadeleye dönüşüyor.
Yönetmenliğini Joseph Sargent'in yaptığı 20014 yılı ABD yapımı filmin başrollerini Alan Rickman ve Mos Def paylaşıyor.

3. Akahige (Kızıl sakal)

Efsane Japon yönetmen Akira Kurosawa'nın 1965 yapımı olan ve Toshirô Mifune, Yûzô Kayama ve Tsutomu Yamazak'nin boşrollerde yeraldığı Kızıl Sakal, 19. yüzyilda Tokyo’da genç doktor Noboru Yasumoto'nun yaz için lisansüstü tıp eğitimi yapmak üzere bir kırsal kliniğe gelmesi ve Akahige'nin rehberliği altinda eğitemine başlaması ile başlıyor ve Dr. Niide bir zalim gibi görünse de gerçekte şefkatli bir insan olduğu zamanla anlaşılıyor.
Filmin hikayesi, Yasumoto adlı genç bir doktorun halk kliniğine gönderilmesiyle başlıyor. Yasumoto bu kliniğe gönderiliş amacının farklı olduğunu kliniğe gittikten sonra anlayacaktır. Yasalar artık onu bu kliniğe bağlamıştır. Hastaları iyileştirme çabasına düşen Yasumoto, kliniğin baş hekiminin disiplini, sert tutumu ve eğitmenliğinde zaman içinde hayata bakışı değişecek, olgun ve idealist bir doktor olacaktır.İnsanlara yardım etmek için işletilen bir hastahanede çalışan Dr. Niide sert ama şerefli bir doktordur. Okuldan yeni mezun olan Yasumoto çalışmak için yanına gönderildiği bu adamın hiç de göründüğü gibi bir olmadığını keşfedecektir.
' Kızıl Sakal' Kurosawa'nın hem son siyah beyaz filmi, hem de Toshirô Mifune ile çalıştığı son filmi.

4. Sicko (Hasta)

ABD'deki sağlık sistemini eleştiren (İngilizcede sick (hasta) sözcüğünden türetilmiş argo bir sözcük olan "Sicko", "tehlikeli akıl hastası", "sapık" anlamında kullanılmaktadır), 2007 ABD yapımı belgesel bir film olan Hasta, Michael Moore'un yazıp yönettiği, aynı zamanda oynayıp yapımcılığını da üstlendiği bağımsız bir filmdir.
Daha önce de Bowling for Columbine belgeseli ile şiddetin Amerikan kültüründeki etkilerine, Fahrenheit 9/11 belgeseli ile de İkiz Kuleler'e yapılan terörist saldırılara farklı bir bakış açısı getiren Oscar ödüllü yönetmen, eylem adamı Michael Moore bu belgesel filminde de dikkatleri ABD'deki sağlık sisteminin olumsuz yönlerine çekmektedir. ABD'deki sağlık sigorta şirketlerinin acımasızca sigortalıları istismar etmeleri, sadece kâr peşinde koşan ilaç şirketleri, şirketlerden para alan siyasetçilerin şirketlerin çıkarları doğrultusunda kararlar almaları gibi konulara değinen ve bunu yaparken sıklıkla belgeleri ve rakamları ortaya döken Moore ayrıca ABD'deki sağlık sistemini İngiltere, Kanada, Fransa ve Küba'da uygulanan kâr amacına dayanmayan sosyal sağlık sistemleri ile kıyaslar. Dünyada sağlığa en fazla bütçeyi ayırmış bir ülke olan ABD'de ortalama yaşam süresinin bile bu ülkelerden çok daha düşük olduğunu da belgeler. Sigortalı oldukları halde aldıkları (veya alamadıkları) sağlık hizmetlerinden dolayı yüksek ve ödenemez faturalarla yüz yüze gelen ABD vatandaşlarından bazılarını Küba'ya götürerek bedava sağlık hizmeti almalarını sağlar. Sağlık sistemlerini kıyaslarken yine her zamanki hınzırlıklarını yaparak seyirciyi güldürmeyi de ihmal etmez. Zaten filmin tanıtım sloganı da doktorların hastalarına ara sıra sarfettikleri bir sözden alınmıştır; "Biraz canınız yanabilir!".
Film ilk gösteriminin yapıldığı Cannes Film Festivali'nde çok büyük ilgi gördü ve dakikalarca ayakta alkışlandı. Film "En iyi belgesel film" dalında Akademi Ödülü'ne aday gösterildi. Çeşitli yarışmalarda tam 7 ödül kazandı. 9 milyon dolara mal olan Sicko, belgesel bir film olmasına rağmen 6 ay içinde 35 milyon dolar hasılat yaptı. Film ilk gösteriminin yapıldığı Cannes Film Festivali'nde çok büyük ilgi gördü ve dakikalarca ayakta alkışlandı. Film "En iyi belgesel film" dalında Akademi Ödülü'ne aday gösterildi. Çeşitli yarışmalarda tam 7 ödül kazandı. 9 milyon dolara mal olan Sicko, belgesel bir film olmasına rağmen 6 ay içinde 35 milyon dolar hasılat yaptı.

5. Doctor Zhivago (Doktor Jivago )

Doktor Jivago, Sovyet yazar Boris Pasternak'ın (1890-1960) Rus Devrimi sırasında geçen ünlü romanından aynı isimle 1965 yılında ünlü yönetmen David Lean tarafından filme alındı. 3,5 saat uzunluğundaki bu kapsamlı epik filmde Ömer Şerif, Julie Christie, Geraldine Chaplin, Rod Steiger, Alec Guinness ve Tom Courtenay başrolleri paylaşmışlardı. Robert Bolt'un senaryosunu yazdığı, yapımcılığını Carlo Ponti'nin üstlendiği filmin Oscar, Altın Küre ve Grammy ödüllü özgün müziklerini Maurice Jarre bestelemişti. Film 10 dalda birden aday gösterildiği Oscar ödüllerinden "en iyi uyarlama senaryo", "en iyi görüntü yönetimi", "en iyi sanat yönetimi", "en iyi kostüm" ve "en iyi orijinal şarkı" dallarında olmak üzere beşini kazandı. Sovyet yazarı Boris Pasternak'ın kendi ülkesinde yayımlatamadığı için kaçak olarak yurt dışına çıkartıp ilk kez 1957 yılında İtalya'da bastırttığı romanı Doktor Jivago, David Lean'in epik sinema uyarlaması dışında üç kez daha filme çekilmiştir.
"Doktor Jivago", Rusya'da 1917 Bolşevik ihtilali ve hemen sonrasında patlak veren Rus İç Savaşı (1917-1922) sırasında, aynı zamanda bir şair de olan doktor Yuri Jivago (Ömer Şerif)'nun devrimin liderlerinden birinin karısına aşık olması ile yaşadığı zorlukları anlatan çok kapsamlı, romantik ve destansı bir filmdir. Olaylar ihtilalin hemen öncesinde başlar ve filmin arka fonunda tüm ihtilal süreci gözler önüne serilir. Ön planda ise kendisi de üst tabakadan ve kendisine tapan bir kadınla evli olduğu halde, şiirlerine ilham veren başka bir talihsiz kadını, Lara (Julie Christie)'yı seven, böylelikle sadakat ve ihtiras arasında bocalayan, hayatının kontrolü kendi elinden alınmış ve savaşın parçaladığı yokluklarla dolu bir ülkede oradan oraya sürüklenen aynı zamanda şair bir tıp doktorunun, Doktor Jivago'nun dramını izleriz.

6. Gifted hands: the Ban Carson story (Yetenekli eller: Ben Carson Hikayesi)

Thomas Carter'in yönettiği 2011 ABD yapımı Yetenekli Eller: Ben Carson Hikayesi ), Amerikalı fakir bir ailenin çocuğu olan Ben Carson'un , annesinin desteği, özverisi ve kendi çalışma azmiyle alanında isim yapmış önemli bir cerrah oluşunu konu alıyor.
Genç Ben Carson, şanslı bir çocukluk geçirmemiştir. Yoksulluk ve önyargı arasında, eski bir evde geçirilen çocukluk, beraberinde kötü ders notları ve öfke getirmiştir. Tüm bunlara rağmen yine de, annesi ona inancını hiç kaybetmemiş, hayal gücünü ve inancını asla yitirmemesi için ona sürekli destek olmuştur. Artık O dünyanın en iyi beyin cerrahlarından biridir. Karşılaştığı son vaka, tıp alanındaki yeteneğini bir kez daha ortaya koymasını sağlayacaktır. Bir annenin oğlunu teşvik etmesiyle başlayan film, kendisinin bile hayallerini zorlayan bir sonla bitiyor.
Doktor Benjamin Solomon Carson’ın gerçek hayat hikayesinden beyazperdeye uyarlanan film, bir çocuğun hayatını kurtarmaya çalışan yetenekli bir cerrahın bu süreçte “başarı” ve “kayıp” kavramlarını yeniden sorgulamasını ve tüm zorluklara rağmen sevgi ve ilgi gösterildiğinde insanların neler başarabileceğini anlatıyor.
Film, tüm zorluklara rağmen kendisine sevgi ve ilgi gösterildiğinde insanların neler başarabileceğinin güzel bir örneğini sunuyor bizlere. Azim ve özverinin insanı nasıl başarıya ulaştırabilecegini anlatan çok güzel bir yapıt.


7. Avekenings (Uyanış)

Uyanış (Awakenings) 1990 yapımlı En iyi Film, En iyi Erkek Oyuncu ve En iyi Uyarlama Senaryo dallarında Akademi Ödülü adayı gösterilmiş, Oliver Sacks'ın daha çok kendi hayatından kesitler sunan aynı isimli kitabından yola çıkarak çekilmiş yönetmenliğini Penny Marshall'ın yaptığı, başrollerini iki Akademi Ödüllü oyuncu Robert De Niro ve Robin Williams'ın olduğu dram filmidir.
Malcolm Sayer (Robin Williams), iş başvurusu için bir hastaneye gelir ve burada personel yetersizliğinden işe kabul edilir. Hastanede birçok hasta vardır. Ancak sıradan hastalar değil, bu insanlar yatağa bağlı olmasalarda bir nevi bitkisel hayat yaşayan koma gibi bir hastlalığa tutulmuş, surat ifadeleri hiç değişmeyen, çoğu gezip-konuşmayan hastalardır. Bu durumun çocukluklarında yayılan bir virüsden olduğu düşünülmektedir. İçine kapanık bir insan olan Malcolm Sayer, bazıları 30 yılı aşkın süredir bu hastalığa mahkûm olan ve hastanedekiler sayesinde yaşayan bu insanları hayata döndürmek ister. İlk başlarda onlarla ilgilenmeye başlar. Örneğin onlar televizyona dikkat etmekte ve top gibi şeyler kendilerine atıldıkta onu yakalayabilmektedir. Ancak bunu diğer doktorlar sadece refleks olarak düşünmüşlerdir. En sonunda Sayer, bir kimyasal ilaç ile hastaları hayatı döndürmenin yolunu bulur. L-Dopa adlı ilaç için şansını denemek ister ancak ilaç çok pahalı ve tehlikelidir. Bu yüzden sadece bir kişi için izin alır. Bu kişinin ailesinden izin alan Malcolm, aynı hastayı yani Leonard Lowe'yi (Robert De Niro) iyileştirmeye çalışır. Leonard bir gece ayağa kalkıp konuşmaya ve hasta gibi de olsa insan gibi davranmaya başlayınca Malcolm tüm hastaları hayata döndürmek için uğraşır. Ancak ilacın yan etkileri de mevcuttur. Film, daha çok Leonardın dramatik hayatını, yaşadıklarını, aşık olmasını, özgürlük için hastaneden çıkmayı istemesini ve Malcolm ile arasındakı dostluğu konu almaktadır.
Film, Japonya Film Akademisinde en iyi yabancı film dalında aday olmuşdu, Altın Küre ödüllerinde En iyi Erkek Oyuncu Dalında aday gösterilmişdi. Müzikleri bakımından Grammye aday olan film, Robert De Niro ve Robin Williams'a NBR ödülü kazandırmışdır. Film, En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Robert De Niro) ve En iyi Uyarlama Senaryo dalında Akademi Ödülüne (Oscar) aday gösterilmişdir. New York'lu Film Eleştirmenleri Birliği de Robert De Niroyu En İyi Oyuncu ödülüne layik görmüşdüler. Bunun dışında film birkaç ödüle daha aday gösterilmişdir.

8. And the band played on (Ve orkestra çalmaya devam ediyor)


Ve Orkestra Çalmaya Devam Ediyor (And The Band Played On), yönetmen Roger Spottiswoode'un 1993 ABD yapımı bir dram filmidir. Baş rolde Matthew Modine'in oynadığı filmin yardımcı rollerin birinde Steve Martin'in gözüktüğü filmde kısa bir rolde Richard Gere de görülüyor. Film beyaz perdeye gelmemiş, sadece televizyonda gösterilmiştir.
1981 yılında bilinmeyen, erkek eşcinselleri etkileyen öldürücü bir virüs hakkında bilgiler gelmeye başlar. Bir birinden bağımsız çalışan Fransız ve Amerikan araştırma ekipleri bu virüsü tanımlayarak HIV adını koyar. Zamanla virüsün neden olduğu AIDS hastalığının cinsel tercih ayırt etmeksizin herkese bulaşabildiği ve mutlak şekilde ölümle sonuçlandığı anlaşılır. Randy Shilts'in aynı isimli çok satan kitabından uyarlanan And the Band Played On (Ve Orkestra Çalmaya Devam Eder) hastalığın ortaya çıkışını ve ilk kurbanlarının deneyimlerini etkileyici bir dille anlatmayı başarıyor.
Belgesel tadındaki bu yapımda iki şey bulacaksınız. Birincisi sevseniz de sevmeseniz de "ayrımcılık" denilen silahın bigün dönerek dolaşıp sizi de vurabileceğini görmüş olacaksınız. İkincisi "bilim ve insan hayatının" ne kadar iç içe olduğunu, ilim ile ortaya konmış olacak değerlerin insanoğlunun hayatındaki etkilerini, bu etkinin yaratımında bir parça olmanın ne kadar güzel olabileceğini hissetmiş olacaksınız.
Gerçek yaşama dair bu filmde, ilim aşkı taşıyanlar ve adı ayrımcılık olan olgunun insanlık ile bağdaşmazlığına inanlar için önemli bir yapıttır.

9. Re-animator (Diriltici)


Re-Animator, H. P. Lovecraft tarafından kaleme alınmış aynı adlı hikâyeden yola çıkan ve senaryosu Dennis Paoli tarafından yazılıp 1985 yılında Stuart Gordon tarafından yönetilmiş bir korku - güldürü - bilim kurgu filmidir.
Bir tıp okulunda başarılı bir öğrenci olan Dan Cain (Bruce Abbott) dekan Dean Halsey'in kızı Megan'la (Barbara Crampton) aşk yaşamaktadır. Her şey güzel giderken, Herbert West (Jeffrey Combs) adında bir öğrencinin gelişi her şeyi değiştirecektir. Dan'in okul panosuna astığı ev arkadaşı ilanıyla ilgilenen Herbert, Dan'in evine taşınır. Herbert, ölüleri tekrar hayata döndürmek üzerine tehlikeli deneyler yapmaktadır. Öncelikle evin kedisiyle başlayan bu deneyler Dan'i de ikna etmesiyle okulun morgunda devam edecektir. Fakat işler sandıkları gibi gitmeyecektir. Üniversitenin hocalarından Dr. Carl Hill'in (David Gale) deneyleri öğrenmesiyle araştırma tamamen kontrolden çıkacaktır.
Re-Animator, korku edebiyatının ilahlarından H.P.Lovercraft'ın 1922 yılında yazdığı "Herbert West - Reanimator" hikayesinin Dennis Paoli tarafından senaryolaştırılarak sinemaya uyarlanmış hali. Diğer H.P.Lovercraft uyarlamalarında olduğu gibi Reanimator'da bilim-kurgu yönü ağır basan bir yapım. Çekildiği dönemde büyük sansasyon yaratan film, bir çok ödüle aday gösterilmiş ve 1985 Sitges - Katalan Uluslararası Film Festivali'nde - Katalan Senarist ve Eleştirmen Derneği Ödülü, 1986 Avoria Film Festivalinden - Özel Mansiyon Ödülü, 1986 Fantafestival - En İyi Film ve En İyi Özel Efekt Ödüllerini kazanarak ne denli dikkat çekici bir film olduğunu göstermiştir.
Yönetmen Stuard Gordon'un ilk sinema filmi olan Re-Animator, bir edebiyat uyarlaması olmasıyla ilk sinema filmini çeken bir yönetmen için oldukça zorlu bir seçim gibi görünse de özellikle bazı can alıcı sahnelerdeki başarılı çekim teknikleriyle yönetmenin başarılı bir biçimde altından kalktığı bir yapımdır. 1985 yapımı bilim-kurgu ögeleri taşıyan bir film için son derece başarılı bir makyaj kalitesi olduğunu söylemek gerekir. Dönemin koşullarını göz önüne alındığında, dikkat çeken bir bilim-kurgu olması, oyunculuk ve makyaj kalitesi ve başarılı çekim teknikleri ileRe-Animator başarılı bir yapım.

10. Lorenzo's oil (Lorenzo'nun yağı)


Yaşanmış bir öyküden alınan Lorenzo'nun Yağı, yönetmen George Miller tarafında 1992 yılında beyaz perdeye uyarlanan, Augusto Odone ve Michaela Odone adlı anne babanın, amansız bir hastalığa yakalanan oğulları Lorenzo Odone'yi ölümden kurtarma çabalarını anlatır. Nolte, filmde gerçekten ustalıklı bir performans sergilerken, Susan Sarandon da bu filmle Oskar'a aday olmuştur.
Gerçek bir hikayeden esinlenen Lorenzo'nun Yağı, 7 yaşına kadar herhangi bir rahatsızlık belirtisi göstermeyen normal bir çocuk olan Lorenzo Odone'nin bir gün aniden tuhaf bir hastalığın pençesine düşmesiyle gelişen olaylar ve ailenin mücadele azmi konu eediliyor. Küçük çocuk, bir süre sonra ani bayılmalar ve hafıza kayıplarıyla karşı karşıya kalacaktır. Bu hastalık ADL (adrenolökodistrofi) adı verilen tedavisi olmayan bir hastalıktır. Lorenzo için doktorlar da en fazla birkaç yıl ömür biçerler. Herhangi bir tıp bilgisi olmayan Augosto ve Michaela çifti çocuklarını kurtarmak için tüm zamanlarını tedavi konusunda bir umut bulmak için harcarlar. Yaptıkları araştırmalar sonucu hastalığın kandaki zararlı yağ asitlerinden olduğunu öğrenen çift, bir tedavi geliştirebilmek için her yolu denemeye başlar. Lorenzo's Oil, oğullarını kurtarmak için her türlü yolu deneyen ve buldukları tedavi tıp literatürüne giren Lorenzo Odone ve ailesinin gerçek yaşam hikayesini anlatıyor. En fazla 2 yıl yaşayabileceği söylenen Lorenzo'nun hastalığı, bu tedavi sayesinde daha fazla ilerlemedi ve Odone, 2008 Mayıs ayında 30 yaşında hayatını kaybetti. Film, dramatik konusunu oyuncuların üst düzey performansları sayesinde heyecanlı bir sinema filmine dönüştürmeyi başarırken, verdiği mesajla da sosyal bir sorumluluk görevini layığıyla yerine getiriyor.
Nick Nolte ve Susan Sarandon'un güçlü oyunculuklarına, Peter Ustinov gibi usta bir isim eşlik ediyor.

Mahir Gülcan
mahirgulcan@gmail.com








Tags: ,

Written by

We are Creative Blogger Theme Wavers which provides user friendly, effective and easy to use themes. Each support has free and providing HD support screen casting.

0 yorum:

Yorum Gönder

 

ÇOK OKUNANLAR

SON YAYINLAR

Why to Choose RedHood?

Copyright © beyazperde tv | Designed by Templateism.com